Her şeyin yerli yerinde olmasını isteyen, dağınık bir odaya girdiğinde huzursuz hisseden ve en küçük düzensizlikte rahatsız olan kişiler, bu durumu genellikle “titizlik” ya da “düzen alışkanlığı” olarak tanımlar. Ancak psikoloji bilimi, bu davranışın ardında çok daha derin bir zihinsel süreç olduğunu ortaya koyuyor.
Dağınıklığa tahammül edememek, yalnızca görsel bir tercih değil; kontrol, güvenlik ve iç denge arayışının dışa vurumu. Son araştırmalar, çevresel düzenin ruh hali, dikkat, kaygı düzeyi ve hatta beyin fonksiyonları üzerinde doğrudan etkisi olduğunu gösteriyor.
Düzen ve kontrol duygusu
Psikoloji literatüründe “Need for Closure” (kapanış ihtiyacı) olarak bilinen kavrama göre, yaşamında belirsizliğe tahammül edemeyen bireyler, çevrelerinde düzen ve kontrol arayışına daha fazla yöneliyor. Bu kişiler, dış dünyadaki düzen sayesinde içsel bir istikrar hissi kazanıyor.
Klinik psikoloji alanında çalışan uzmanlar, bu eğilimin özellikle mükemmeliyetçilik, yüksek sorumluluk duygusu ve anksiyete eğilimi olan kişilerde daha belirgin olduğunu belirtiyor. Düzen, onlar için yalnızca fiziksel bir konfor değil, aynı zamanda duygusal bir güven alanı anlamına geliyor.
ABD’deki Princeton Üniversitesi Nörobilim Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmada, dağınık ortamların beynin dikkat sistemini zorladığı ve görsel stres yarattığı tespit edildi. Araştırmacılar, düzenli bir çevrede çalışan bireylerin dikkat sürelerinin daha uzun, stres hormonlarının (kortizol) ise daha düşük olduğunu bildirdi.
Dağınıklık beyni gerçekten yoruyor
2022’de PubMed’de yayımlanan “Household clutter and crowding constrain associations between maternal sensitivity and child executive function” başlıklı araştırma, evdeki dağınıklığın yalnızca yetişkinlerin değil, çocukların da bilişsel gelişimini olumsuz etkilediğini ortaya koydu. Çalışmada, düzensiz evlerde büyüyen çocukların dikkat toplama becerilerinin daha zayıf olduğu gözlemlendi.
Ayrıca ScienceDirect’te yayımlanan bir başka psikiyatrik araştırma, “clutter intolerance” (dağınıklığa tahammülsüzlük) kavramını anksiyete ve obsesif-kompulsif belirtilerle ilişkilendirdi. Bu çalışmaya göre, çevresel düzensizlikle baş edemeyen bireylerde kontrol kaybı hissi artarken, bu durum stres hormonlarını tetikliyor ve duygusal regülasyonu zorlaştırıyor.
Anksiyete ve mükemmeliyetçilikle bağlantı
Uzmanlar, düzen ihtiyacının çoğu zaman anksiyetenin bir başa çıkma mekanizması haline geldiğini söylüyor. Kişi, zihinsel karışıklık veya duygusal belirsizlik yaşadığında bunu dış dünyayı kontrol ederek telafi etmeye çalışıyor. Bu nedenle, dağınık bir masa veya düzensiz bir oda, yalnızca görsel bir rahatsızlık değil; aynı zamanda kişinin içsel dengesinin bozulduğu bir uyarı sinyali gibi algılanıyor.
Psikoterapi uygulamalarında bu davranışın, özellikle Obsesif Kompulsif Kişilik Özellikleri (OKKB) taşıyan bireylerde daha yaygın olduğu gözlemleniyor. Ancak bu, her düzenli insanın psikolojik bir sorunu olduğu anlamına gelmiyor. Burada belirleyici olan, düzen ihtiyacının yaşam kalitesini ne ölçüde kısıtladığı.
Sağlıklı dengeyi korumak
Psikologlar, düzenin ruh sağlığı açısından birçok olumlu etkisi olduğunu kabul ediyor. Ancak düzen ihtiyacı aşırıya kaçtığında, kişi günlük yaşamında esneklik kaybı yaşayabiliyor. Bu durum, zihinsel katılığa ve kontrol edemediği durumlarda yoğun stres yaşamaya neden olabiliyor.
Uzmanlara göre, düzenli bir yaşam alanı korumak zihinsel netlik ve huzur sağlar; ancak mükemmeliyetçi kontrol dürtüsüne dönüşmemesi gerekir. Psikoterapistler, bu noktada “esnek düzen” yaklaşımını öneriyor — yani çevreyi düzene sokarken, hayatın doğal karmaşasına da alan tanımak.
Bilimsel araştırmalar ve psikoloji uzmanları, dağınıklığa tahammül edememenin yalnızca bir “alışkanlık” değil, duygusal ve bilişsel süreçlerle yakından ilişkili olduğunu doğruluyor. Düzen, güven ve kontrol hissi verir; ancak yaşamın akışındaki küçük düzensizliklere de tahammül göstermek, zihinsel sağlığın sürdürülebilmesi için en doğru denge olarak görülüyor.













